Oops! It appears that you have disabled your Javascript. In order for you to see this page as it is meant to appear, we ask that you please re-enable your Javascript!
Çekim yasası 

ÇEKİM YASASI İÇİN EN BÜYÜK SIR: ZİHNİN ÖTESİNE GEÇ!

 




Çekim yasasını hayata geçirmek zor diyen herkesin anlaması gereken çok önemli bir konu var. Biz her gün her saniye istesek de istemesek de kesintisiz bir şekilde bir şeyleri tezahür ettiriyoruz. Şöyle bir görüntü hayal edin. Tüm duygu, düşünce ve inanç kalıplarınızı belinize bağlı ipler gibi düşünün. Her bir ipin diğer ucu ise çok uzakta, görülmeyen yerlere uzanıyor. Fikirlerin doğruluğuna inandıkça onu temsil eden ip tarafından çekildiğinizi hayal edin. Düşünce ve duygularımızın bir kapatma düğmesi olmadığına göre onların etkileri de sürekli olacaktır. Bu şekilde hayatımız boyunca bazen ayak sürüyerek bazen de koşar adım, ama devamlı olarak bir şeylere çekilim duyarız. Çekim yasasının çalışmadığı bir an neredeyse yok gibidir. Bu evrensel yasanın çalışma biçimini anlamak onun kontrol edebilmemize olanak tanır. Bu nedenle olumsuz duygu ve düşüncelerle olan bağlarımızı keserken olumlu olanlarla bağı güçlendirmeye çalışırız.

Peki hayatımıza çekmek istediğimiz güzelliklere neden kavuşamıyoruz? Hatta bazen çabaladıkça bunun aksi oluyor? Niyetinizi ortaya koyma biçiminiz net olmasına rağmen çabanız sonuç vermiyorsa muhtemelen gitmek istediğiniz yönün aksi istikametinde bir başka ip tarafından geri çekiliyorsunuz demektir. Niyetiniz bu yönde olmasa bile, içinizdeki duygu ve düşünceler sizi  alışık olduğunuz varoluşsal konuma geri çekme konusunda son derece başarılıdır.

Teorik olarak, hal böyleyken bile isteklerinize ulaşmanız gayet mümkündür. Ama bu lastikleri patlak bir arabayla bir yerlere gitmeye benzer. Bu çok uzun sürecektir. Çekim yasası söz konusu olduğunda neredeyse hiçbirimizin bu kadar zamanı, ve asıl önemlisi güveni yoktur. Yani yeterince beklesek bile olumlu sonuç alacağımızın garantisini göremeyince cesaretimiz kırılır.Bu durumda genelde eski davranış kalıplarına geri dönülür ve azıcık kaydedilen ilerleme de boşa gider.



Niyetlerimiz, sadece açık açık söylediğimiz veya defterlere, vizyon panomuza ve not kağıtlarına yazdığımız arzulardan oluşmuyor. Kendimize çekmek için üzerinde çalıştığımız arzular buzdağının görünen yüzü sadece. Düşündüğümüz, dikkatimizi verdiğimiz, hatta anlık olarak içimizden geçirdiğimiz hemen her düşünce, duygu, his ve algının bir çekim gücü var. Her bir düşünce kendince bir tezahür gücüne sahiptir. Her bir düşünce ile bir niyetimizi açığa çıkarırız. Düşünceler aynı zamanda algılar, kanılar ve anlık hisler demektir.

Çekim yasasını kullanmada yoğun motivasyonumuz olsa bile uygulamaya geçtiğimizde başlangıç noktamız yine şu an bulunduğumuz yerdir. Bu nokta dünkü düşünce, duygu ve hislerimizle oluşturduğumuz benlik algımızdır. Kendimizi kondurduğumuz bu “Ben” noktası ile mucizeler arasında geniş bir uçurum bulunmaktadır.

Peki, biz sürekli bir şeyleri tezahür ettiriyorsak ama istemeden veya farkına varmadan hayata geçirdiğimiz bu şeyler, bilinçli çabamıza oranla çok daha büyük ise çekim yasasını kendi istediğimiz biçimde nasıl çalıştırabiliriz?

 

 



BERRAKLIĞIN İKİ SEVİYESİ

Tezahür ettirebilme gücümüzü arttırmak için farklı bir tür berraklık ve netlik hali gereklidir. İki çeşit berraklıktan bahsedebiliriz. Bunlar zihnin berraklığı ve ruhun berraklığıdır. Çekim yasasını hızlandırmak için zihnin yanı sıra ruhun berraklığına da ihtiyacımız vardır.

Normalde zihni gözlediğimizde düşünceler birbiri ardına gelir ve bir noktadan sonra kendimizi onlara kaptırmış olarak buluruz. Zihnimizden konuşmaya başlarız. Konuşulanın muhatabı bizizdir ve konuşma ile kişisel olarak ilgileniriz. Zihinde sürekli tekrarlanan konuşmaların canlı tuttuğu bir kimlik duygusu içinde düşünsel alemin sınırlarında kalırız.

Şimdi, konsantrasyon gücü yüksek ve oldukça berrak bir zihin yapısına sahip birini ele alalım. Bu kişi iç gözlem yapmayı seven ve kişisel gelişimine önem veren biri olsun. O, berrak bir zihne sahiptir. Yalnız problem şurada ki kişinin kendi kimlik duygusu da zihinsel plandadır ve dolayısıyla düzenlemeye çalıştığı düşüncelerle aynı seviyededir. Zihinsel berraklığı belki onun meditasyonunu uzun süre sürdürebilmesine olanak tanıyabilir ama eninde sonunda karşısına huzurunu bozacak bir düşünce çıkar. Bu zamana kadar kişi meditasyonu sırasında hangi düşüncenin kendini nelere sürüklediğini keşfedebilir, davranışlarının ardındaki itici güçleri deşifre edebilir ve bu yaptığı çalışmadan ciddi faydalar görebilir. Ama zihnin berraklığından ruhun berraklığına geçiş yapmadığı sürece başarısı sınırlıdır.



Ruhun berraklığı tamamen farklı seviyede çalışan bir enerji açığa çıkarır. Öz varlığımızın zihnin ötesinde, ruhsal bir alanda devam ettiğini hissedince bu berraklığa ilk kez dokunuruz. Burada, tüm düşünce ve duyguların ötesinde, asla bozulmayan, asla rahatsız edilemeyen bir yer olduğunu keşfederiz. Bu yeri tanıyarak, varlığımızın kökünün burada olduğunu bilerek ruhun berraklığına ulaşırız. Zihnin etkilerinden kurtulmanın en güçlü yöntemi ruhun berraklığını tanımaktır. Gün içinde kendimize sessiz bir şekilde kalabileceğimiz bir zaman ayırarak onu tanımaya başlarız.

Zihnin berraklığı ile ruhun berraklığı arasındaki farkı şu örnekle açıklayabiliriz.

Diyelim ki telefonla bir arkadaşınızı arıyorsunuz. Karşı taraf telefonu açıyor ve yanıt veriyor. Sizde konuşmaya başlıyorsunuz ama o sizi hiç duymamışçasına kendi konuşmasına devam ediyor. Dinleyince anlıyorsunuz ki o arkadaşınız değil telesekretermiş. Konuşanın telesekreter olduğunu anlamadan önce duyduğunuz her şeyi ciddiye almaya hazırsınız. Arkadaşınızla konuştuğunuzu sanıyorsunuz ve konuşmayla kişisel olarak ilgileniyorsunuz. İsterseniz onu uzun süre ilgiyle dinleyebilirsiniz. Bu, zihnin berraklığıdır. Yalnız en sakin anınızda bile olsanız bir süre sonra aklınızı karıştıracak, duygusal dengenizi bozacak bir sözle de karşılaşabilirsiniz. Arkadaşınızın söyleyeceği herhangi bir söz sizi güldürebilir, kızdırabilir veya düşündürebilir.

Ama konuşanın arkadaşınız değil bir makine olduğunu anladığınız anda artık dinlediğiniz kayıt sizi o kadar da etkilemeyecektir. O, insan sesiyle konuşan bir makinedir. Dediği şeylerin hiçbirini kişisel olarak algılamazsınız çünkü o, çok önceden kaydedilmiş sözleri söylemektedir. İşte bu bilgiye ulaşmak zihnin üzerimizdeki hegemonyasını büyük oranda ortadan kaldırır. Böylece kendimize ruhun berraklığı içinde yer buluruz.

İsterseniz sürecin nasıl işlediğini yeniden tekrarlayalım. Öncelikle varlığımızın zihnin ötesine uzandığını fark ederiz. Bu farkındalık sakince dururken kendiliğinden veya şu an benim yaptığım gibi birinin size söylemesiyle kazanılabilir. Ardından sakin oturma veya meditasyon ile kimlik duygumuzu bu ruhsal alanda tutarak ruhun da kendine özgü bir sakinliği olduğunu ve bunun zihin sakinliğinden çok daha ileri bir seviyede olduğunu anlarız. Derken günün birinde bir şey olur ve zihnin makine benzeri doğasının ayırtına tam anlamıyla varırız. Zihin yararlı bir alettir.  Ama onda kişisel olarak algılanabilecek bir şey bulunmamaktadır.  Bu noktadan sonra telesekreteri artık isteseniz de ciddiye alamazsınız çünkü onun ne olduğunu bilirsiniz.



İşte bu eşiği geçmek çekim yasasının daha güçlü çalışmasına olanak verir. Zihnin söylediklerine karşı doğal olarak bir inanmama hali içindeyken, zihin sizin dikkatinizi bağlayacak düşünceler üretemeyecektir. Eskiden kalma düşüncelerin etkisi yine de devam eder ama asla eskisi kadar güçlü olamaz. Bu farkındalıktan sonra hayata geçirmek istediğiniz düşünceler sizin kendi seçtikleriniz olur ve yüklerden arınmış olarak seçim yaptığınızda arzularınız bir bir gerçekleşir.

RUHSAL BERRAKLIKLA NİYETLERİ HAYATA GEÇİRMEK:

Zihnin geçmişten gelen koşullanmalar ve deneyimlerle kalıplaşmış haldeki otomatik yönlendirmelerinin niyetlerinizi hayata geçirmede yardımdan çok engel koyduğunu görüyorsunuz. O halde zihinsel düzeyde niyet etmenin çekim yasasının çalışma prensipleriyle derinden bir bağlantısı kalmamış oluyor. Bu da uzun vadede gerçekleşmeyen niyetlerimizle ya cesaretimizi ya da devam etme istekliliğimizi engelliyor.

İlk önce şunu bilmeliyiz ki zihin durdurabilen bir makine değil yani dur düğmesi yok. Durmasını istedikçe sesi daha da yükselterek size daha da engel çıkarır. Bu yüzden zihnin otomatik kaydını dinlemeye devam etmekten başka çare de yok ama bu sefer bir fark var. Artık bu kaydın üzerinizdeki etkisi oldukça azalmış durumda. Şimdi artık siz ruhunuzun dingin, sonsuz ve bilge varlığını hissederek hayatı algılamaya başlıyorsunuz. Böyle olunca bu algı düzeyinde düşünceleriniz ve arzularınız gerçekliğe hızla dönüşüyor. Titreşim düzeyiniz istediğiniz şeyleri gerçekliğe dönüştürecek seviyede yükselince doğal olarak hayatınızda dönüşmüş oluyor.



Şimdi vereceğimiz çalışmayla niyetlerinizi ruhsal düzeyde kabul olmuş şekilde düzenliyoruz. Bunun için önceden 15 dakika kadar meditasyon yaparak sakin bir zihin haline geçmemiz gerekiyor. Ardından niyet çalışmamıza şu sözlerle devam ediyoruz:

“Zihnime hayatımı devam ettirmedeki yardımları için teşekkür ederim.”

“Şimdi gerçekliğini kabul ettiğim her şeyi ruhumun bilgeliğine açıyorum.”

“Dünyaya gelme amacımla uyumlu olan tüm arzularımı ruh varlığımla onaylıyorum.”

Bu sözlerden sonra niyetlerimizi şu anda gerçek olmuş şekilde kısa cümlelerle tekrarlıyoruz. Gerçek oldukları için teşekkür ederek çalışmamızı bitiriyoruz.

 

Bu çalışmanın ruhu ışıkla parlayan herkese hayır ve şifa getirmesi dileğiyle…

 

Yazan: Cem ÇİLOĞLU

Seslendiren: Didem ÇİLOĞLU

İlginizi Çekecek İçerikler

Yorum Yaz