Oops! It appears that you have disabled your Javascript. In order for you to see this page as it is meant to appear, we ask that you please re-enable your Javascript!
Çekim yasası 

EN GÜÇLÜ ÇEKİM YASASI YÖNTEMİ Arzula ve Serbest Bırak




Çekim yasasını hayata geçirmede üzerinde en çok tartışılan yöntemlerden biri arzula ve serbest bırak yöntemidir. Bu yöntem basitçe, hayatımıza çekmek istediğimiz öğeye yeterince odaklandıktan sonra bir noktada onu aklımızdan çıkarmak, yani onu serbest bırakmaktır. Doğru uygulandığında mükemmel çalışan bu yöntem kafada bazı soru işaretlerine neden olur. Eğer arzuyu bıraktığımızda onu ya tamamen unutursak? Arzuyu ne zaman bırakmalı? Ya bırakmamız gereken zamanı fark etmeden arzuya tutunmaya devam edersek? Arzulamak ve unutmak birbirine zıt etkiler oluşturmaz mı?

 

Görünüşteki bu tezadı çözümlemek için şu soruyu sorabiliriz. Çekim yasası ile istediği şeyi elde etmiş biri nasıl davranır? Örneğin hayatının aşkını bulmuş kişi sürekli aşık mı hisseder? İstediği zenginliğe ulaşan kişi her gün ne kadar zengin olduğunu mu düşünür? O kişi hala arzu ediyor değildir elbette ama arka planda, arzusuyla ilişkilenmiş, sürekli devam eden bir mutluluk hissi vardır. Bu sözsüz, salt duygu çekim yasasının motorudur diyebiliriz.

 

Bu videonun sonunda arzuyu bırakma zamanına ilişkin soruya geleceğiz ama öncelikle en başından adım adım çekim yasasını bizim nasıl uyguladığımızı anlatalım.


  1. Arınma safhası:

 

Öncelikle arzu ettiğin konuda bir arınma geçirmen gerekiyor. Örneğin kendine zenginlik çekmek istiyorsan içindeki dar gelirli insan reflekslerini tespit etmen gerekir. Kendini maddi koşulların esiri olarak gören bir yanın var mı? “Biz hep parasızdık zaten, böyle gelmiş böyle gider” diye inanan bir yanın var mı? Bunlar durdukça bilinçaltı zihnine bunun aksi yönde bir şey anlatmak imkânsız olur.

 

Bu konuda ne yapılabilir? Hayatını gözlemle ve böyle bir düşünce kalıbı varsa onu incele. Para örneğinden devam edersek, paranın sadece bir enerji olduğunu, bir enerji olarak herkesin emrine amade olduğunu, senin ulaşamayacağın yüksek bir yerde OLMADIĞINI, ona o payeyi senin verdiğini ve istersen geri alabileceğini hatırla. Para, aşk, ruhsallık, mutluluk ne istiyorsan önce onunla aranda kendi yarattığın bariyerden, eğer böyle bir bariyer varsa, kurtul. Hatırla ki sen en temelinde maddesel değil ruhsal bir varlıksın. Burası senin deneyim alanın. Ruhsal bir varlık olarak dikkatini neye verirsen onu kendine çekersin. Ancak bu çekimin oluşması için aksi yönde başka bir çekimin olmadığını garanti etmeliyiz. Bunu da istediğimiz şeye aksi bir inanç yapısı taşıyıp taşımadığımızı inceleyerek bulabiliriz.

 

Şimdi, diyelim ki bu çalışmayı yaptık ve isteğimizi karşıt bilinçaltı programlarıyla sabote etmediğimizden emin olduğumuz bir noktaya ulaştık. Geçelim ikinci adıma.

  1. Kişisel gücünü tanıma safhası

Bir kural olarak, arzu ettiğin şeyin senin en temel değerin üzerinde olumlu veya olumsuz bir etkisi yoktur. Daha çok paran olduğunda değerin artmaz. Bir ilişkin yoksa, yalnızsan bu sevilebilir olmadığın anlamına da gelmez. Öncelikle sen değerlisin. Senin burada olman, bu dünya deneyimin başlı başına bir değerdir. Sen değerlisin. Bunu hissedebiliyor musun? Bunu hissederek dünyaya bakmak çok önemlidir. Bu neden önemli? Öncelikle, bu bir ruhsal gerçektir. İkincisi, kendi değerinin arzu ettiğin şeyden etkilenmediğini bildiğinde arzunu tam olarak hak ettiğine dair bir içsel tutum gelişir. Arzularına layık olmama gibi bir inanç oluşamaz bile. Öyle ki bu safhada herhangi bir şeye arzu duymadan da yaşamını sürdürebilirsin. Bu safhada her şey görünüşte “mutlu tesadüfler” ile sana en yüksek hayırları getirmeye başlar. Bu aynı zamanda neden çekim yasasından bihaber insanların hayatlarının güzelliklerle dolu olduğuna bir yanıttır. Çünkü bu kişilerin istedikleri her ne ise ona layık oldukları, kendi değerlerinin istedikleri şeyin çok üstünde olduğuna dair bir inançları vardır. Bu inanç az önce anlattığımız gibi ruhsal bir bilgiye veya tamamen ego bazlı kendini sevme duygusuna dayanabilir. Bilinçaltı ikisi arasında bir fark görmeyecektir. Altta yatan itici güç ne olursa olsun kendini layık hissetme, sarsılmaz biçimde kendi değerine inanma ikinci adımdır. Geçelim üçüncü adıma.


  1. Arzulama safhası

 

Arzulamada anahtar nokta arzunun şiddeti değil sürekliliğidir. Eğer istediğin şeye yüksek bir arzu besliyorsan bu çok güzeldir ve çekim yasasının çalışmasını hızlandırır. Ama sürekli arzulamanın yorucu bir tarafı vardır ve ancak içinden doğal olarak çıkıyorsa şiddetli arzuya izin verirsin. Eğer bu yoksa zorlamadan, arzunu sürekli göz önünde tutarak, aklına geldikçe gündüz düşlerine dalarak veya masa üstünde arzunun yazılı olduğu notu okuyup mutlu olarak, bir başka deyişle arzunla oyun oynayarak, ona odaklanabilirsin. Odaklanma ve akabinde mutlu olma zamanla basitçe otomatik olarak yaptığın küçük kişisel bir ritüel haline gelir. O bir alışkanlığa dönüşür. Geçelim dördüncü adıma.



  1. Bırakma safhası

 

Bu şekilde arzuna odaklanma ve onun getirdiği mutluluk hissiyle zaman geçirdiğinde bu ikisi bir olmaya başlar. Deyim yerindeyse hissettiğin mutluluk arzuna yapışır. İkisi bir olur. Zamanla sadece arzun öylesine aklına geldiğinde bile hemen peşi sıra mutluluk gelir. Bu zihninin arka planına gitgide yerleşen ve orada büyüyen bir mutluluktur. Mutluluk bir noktada kendi başına, beklenmedik zamanlarda gelmeye başlar. Öyle ki neden dolayı mutlu olduğunu takip edemez hale gelirsin. İlk baştaki sorumuzun yanıtı burada gizlidir. Sen arzuyu bırakmazsın. Arzu seni bırakır ve sadece onun tetiklediği mutluluk kalır. Arzu bir anlamda yanıp kül olur ve onun bıraktığı mutlulukla kalırsın. Eğer arzuyu ne zaman bırakacağını düşünüyorsan bırakma zamanı daha gelmemiş demektir. O zaman üçüncü safhada biraz daha durman gerekir.

 




Yazan: Cem ÇİLOĞLU

Videoyu Hazırlayan ve Seslendiren: Didem ÇİLOĞLU

İlginizi Çekecek İçerikler

Yorum Yaz